''- Maahaza (bununla beraber) size bu
münasebetle anamın ve kız kardeşimin inkilâp işlerinde bana inandıklarını ve
hizmet ettiklerini de zikretmeliyim. Biz Selânik'te tahmin edeceğiniz
tarihlerde; zahirî manası ne olduğunu bilmem, fakat fedakârane komitecilik
yapıyorduk. Meşrutiyetin ilânından çok evvel, bir gece bizim evde bir içtima
(toplantı) yapmıştık. Bu ev Selânik'te mektep karşısında, pembe boyalı büyücek
bir evdir. İşte bu evin bir odasında birtakım arkadaşlar toplanmıştık. Bu
arkadaşlardan biri, ki şehit oldu veya vefat etti, kemal-i hürmetle yâdederim,
Kâmil Bey isminde bir süvari zabiti idi, şişmanca bir zat... Çok paralar
toplamışlardı, liralar, mecidiyeler ve gümüş madenî paralar... Bizim müzakere
yaptığımız odaya bakan hizmetçi, anama bunu haber vermiş. Yukarıda paralar,
bahisler, münakaşalar ve plânlar var, manasında birtakım sözler söylemiş, anam,
hasta, ihtiyar, yatağından kalkmış, bizim bulunduğumuz odanın kapısına kadar
gelmiş ve kısmen ne konuştuklarımızı dinlemiş, tekrar odasına
gitmiş..
İttihaz olan mukarrerattan sonra arkadaşlar
beni terkettiler, müteakıben, uyumakta olduğunu zannettiğimiz anam yanıma geldi,
bana dedi ki: ''- Çocuğum, bir şey anlamak istiyorum, sen ve senin arkadaşların
yedi evliya kuvvetindeki padişaha isyan mı ediyorsunuz?''
Anama ne düşündüğümü, ne yaptığımızı söylemek
istemiyordum. Fakat bizim o akşamki içtimaımızı görmüş, her şeye vâkıf olmuş
olduktan sonra, artık annemden ve kardeşimden hakikatı gizlemeye lüzum görmedim,
bilâkis onları tenvir eteği (aydınlatmayı) tercih ettim:
- Evet anne, dedim, senin yedi evliya
kuvvetinde farzettiğin adam hiçbir kuvvete malik değildir. Biz burada toplanan
insanlar memleketi bu zalimlerden kurtarmak istiyoruz. Senin aklın buna
ermeyebilir, yahut evlâdın olduğumu unutarak gider, evliyalara
kavuşursun!''
Anam o vakit dedi ki:
- Evlâdım, siz acemisiniz, madem ki böyle
şeylerle uğraşıyorsunuz, beni yaptığınız işlerden haberdar ediniz ve gizli
şeylerinizi bana veriniz. Çok dikkat etmelisiniz. Muvaffak olmak zordur;
mahvolmak daha tabiî kabul edilmek lâzım gelir. Ne yapayım, yegâne erkek
evlâdımsın, senin mahvolmanı istemiyorum, bu gücüme gidiyor.
''- Anne, dedim, bu işler almış yürümüştür.
Ben namuskâr bir adam olarak bu işlerin içinde bulunmak mecburiyetindeyim. Beni
bundan meneder misiniz?''
- Hayır evlâdım, bir gün bu işler olduktan
sonra, seni namus ve haysiyet sahibi olanlarla beraber görmezsem, işte o zaman
meyus (üzgün) olurum. Ben senin kadar okumadım, senin kadar bilmem, senin
gördüğün, anladığın şeyleri yapmaktan menetmeye kalkışmam. Yalnız dikkat et,
esas muvaffak olmaktır, muvaffak olmaya çalışınız.
Falih Rıfkı-Mahmut
(Milliyet'ten: 13 Mart 1926)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder