İzmir- Buraya geldiğim gündenberi hep karargah
muhitinde ve kumandanlarla zabitan arasında bulunuyorum. Bunun içindir ki bana,
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ni sık sık görmek nasib oluyor. Başkumandan İzmir
şehrine girdikten sonra siyasî şahsiyeti askerî şahsiyeti kadar tebarüz etmeye
başladı. Sulh için ne düşünüyor, ne söyleyecek, kendisine kadar vâki olacak
teklifleri nasıl telâkki edecek, bu, dünyanın merak-âver (merak veren) hattâ
müheyyiç (heyecan veren) muammalarından biridir. Başını ihata eden (çevreliyen)
şa'şah zafer hâlesiyle (tacı ile) hâdisatın, âlemin ön safında duruyor, fakat
herkese yine her vakitten ziyade uzak görünüyor ve o zafer hâlesinin nuru
çehresine, bir türlü, siyaset meraklılarının aradığı aydınlığı veremiyor. Ben
kendileriyle ilk mülâkatımda asıl bu anlaşılmayan taraflarını öğrenmek istedim,
onun içindir ki, ilk sualim düne kadar yaptığı işlere ait olmadı, yarın ne
yapmak fikrinde bulunduğunu sordum. Dedim ki:
- Paşa hazretleri, Dumlupınar Meydan
Muharebesi kazanıldıktan sonra ordulara ilk hedefin Akdeniz olduğunu
söylemiştiniz. ''İlk hedef'' tâbirini kullanmakla takibi lâzım gelen ikinci ve
üçüncü hedefler mevcud olduğunu zımmen (kapalı bir şekilde) ihsas ettiğinde
anlaşılıyor. Lûtfen bu hususta biraz malûmat verir misiniz!
Bilâtereddüt cevap verdiler, dediler
ki:
''- Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının
vazifesi Misak-ı Millî ahkâmını (hükümlerini) temin etmektir. Türkiye halkı,
millî hudutları içinde bütün medeni insanlar gibi tam mana ve şümuliyle hür ve
müstakil yaşayacaktır. Fakat bilirsiniz ki hareket-i askeriye, faaliyet-i
siyasetinin ümitsiz olduğu noktada başlar. Ümidin emniyetbahş bir surette avdeti
orduların hareketinden daha seri hedeflere muvasalatı (varışı) temin
edebilir.''
Başkumandanın şu son cümlesi bana âtideki
(gelecekteki) suali irad etmek (sormak) cesaretini verdi:
- Herhalde, dedim; bu hedeflere ordu ile
veya diplomasi ile vâsıl olmak hususlarındaki noktai nazarınızı (görüş
tarzınızı) bilmek pek faydalı olur zannındayım.
Paşa hazretleri ayni kat'i edâ
ile:
''- Hiçbir vakit fuzulî yere kan dökmek
istemedik ve istemeyiz. Milletimizin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin hakikî
zihniyeti böyledir. Şimdiye kadar dökülen kanların mes'ulleri cihan-ı
medeniyetçe (medeniyet dünyasınca) tanınmış ise facianın devamına mahal (yer)
yoktur.''
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine tasavvur
ettiği sulhun mahiyeti hakkında bir sual daha sormak istedim; dedim
ki:
- Yunan ordusunu, senelerce kendi
topraklarını bile müdafaadan âciz bırakacak bir surette müzmahil (dağıtıp) ve
perişan ettiniz! Böyle büyük ve kahhar (yok edici) bir zaferden sonra sulhun
tesisinde müzakerat-ı siyasiyeyi çetinleştirecek bazı yeni şartlar mevzuu bahıs
olacak mıdır!
Başkumandan tebessüm etti:
''- Bu suali sormakla faydalı bir iş
yaptığınızı zannederim. Yalnız sizin değil, bütün dünyanın bize böyle bir sual
tevcih etmeye hakkı var ve yine alacağınız cevapla bütün dünyayı tatmine delâlet
etmiş olacaksınız.
Evvelâ herkesin kat'iyetle bilmesi lâzımdır
ki, Türkiye halkının mukadderatına bizzat vaz'ülyed olması (sahip olması)
suretiyle teessüs etmiş bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti ve yine
herkesin sarih (açık) olarak bilmesi lâzımdır ki bugünkü Türkiye halkı asırlarca
kendi iradesini başkasının elinde görmeye tahammül eden halk değildir ve asıl
bilinmesi lâzım gelen cihet bugünkü Türkiye halkının ve hükûmetinin tûl-ü (aşırı
emel) peşinde koşup kendi evni unutan ve harap bırakan sergüzeştçi insanlardan
olmadığıdır. Binaenaleyh kemal-ı kat'iyetle (tam bir kesinlikle) beyan
edebilirim ki hükûmetimiz neşve-i zaferle (zafer sevinciyle) menafi-i hakikiye
(gerçek çıkarını) ve hayatiyesini unutacak kadar lanmur olmamıştır. Biz yalnız
hukuk-u sarihamızı (açık hukukumuzu) emniyetle istihsal etmekten ibaret olan
esasları takip ederiz. Türkiye Büyük Millet Meclisi teessüs ederken hangi
hususları hayatî ve lâzımültemin (temini lüzumlu) görmüş ise bugün dahi yine
aynı şeyleri mevzuu bahseder.''
YAKUP KADRİ
(İkdam'dan: 22 Eylûl 1922)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder