İzmir - Gazi Başkumandanımız ''Akşam'' için
bugün mülâkat vermeye muvafakat etti.
İzmir denizi karşısında, millet ordularının
başkumandanından zafer menkıbelerini dinliyoruz. Evvelâ kendilerinden taarruz
kararının ne zaman verildiğini istizah ettik (sorduk):
''- Sakarya meydan muharebesini intaç eden
(sonuçlandıran) taarruzumuz, memleketi düşman ordusundan tathir edinceye
(temizleyinceye) kadar harekete devam etmek kararının mebdei (başlangıcı)
idi.
Malûmdur ki Sakarya harbinin son günlerinde
Yunan sol cenahına ordumuz mukabil taarruzda bulundu, işte Yunan ordusunu ricate
mecbur eden o mukabil taarruzdur ki ordumuz İzmir'e gelinceye kadar devam
etti.'
- Taarruz kararının tatbikatında bir senelik
bir teahhür (duraksama) var. Harekâtın bilâ inkıta (duraksamaksızın) niçin devam
etmediği izah buyrulur mu?
''- Bilâkis bilâ inkıta (kesintisiz) devam
etti. Ancak büyük bir taarruz kararının tatbikatı birtakım istihrazatı istilzam
eder (gerektirir). Bu istihzaratın muhtaç olduğu bir zaman vardır. Ancak teahhür
ve intizar hiç olmadı denilemez, bunun sebeplerini de mülâhazat-ı siyasiyede
(siyasî düşüncelerde) aramak lâzımdır. Filhaika ordularımız çok evvel bugünkü
neticeye varmak kudretini iktisap etmişti (elde etmişti).''
- Bu son harekât-ı askeriye ile tahakkuk
eden büyük muvaffakiyet, bilhassa düşman ordusunun seri bir surette imhası,
esasen bu ordunun maddî ve manevî kuvveti ile ahvâb-i dahiliyesindeki
tezebzüpten mi (sarsılmadan mı) ileri geldi? Trakya'ya nakledilmiş kuvvetlerin
bıraktığı boşluk mühim mi idi?
''- Bütün dünya bilir ki Yunan ordusu
......................... (noktalı yerler İngiliz sansürü tarafından
çıkarılmıştır) fennî ve askerî icabata tamamen muvafık surette teşkil ve tensik
edilmiş (düzenlenmiş) kuvvetli bir ordu idi ve Yunan devletinin şimdiye kadar
malik olduğu orduların hepsinden kuvvetli idi Ahval-i mâneviyesinde şâyi olduğu
(yayıldığı) gibi, bir tezebzüb (karışıklık) olduğuna dair hakiki hiçbir emâre
(belirti) yoktu. Yunan askerlerinin, askerlerimizle temas ettikleri vakit
kendilerini gevşemiş gibi göstererek ve hakikatte bizi gevşetmeye mâtuf
(yöneltilmiş) telkinatta bulunduklarına bakılırsa, bütün bu işâattan (yayma,
duyurmadan) maksat ne olduğu tebeyyün (belli olma) eder. Bu suretle bize Yunan
ordusunun inhilâline (dağılmasına) intizar ederek meselenin halledileceği
ümidini vermek istediler ve bu vâhi (boş) intizar ile geçecek zamanın bizim
ordumuzu inhilâle (dağılmasına) uğratacağı zannında bulundular. Son
müsademelerde (çatışmalarda) bilhasa Afyonkarahisar, Dumlupınar büyük meydan
muharebesi günlerinde düşmanın mukavemet, mücadele ve bütün teşebbüsleri ciddi
ve ehemmiyetli idi. Düşman ordusundan Trakya'ya mühim bir kuvvet
geçirilmemiştir. Mübalâğa ile bahsi geçen bu kuvvet, yeni teşekkül etmiş yahut
teşkilâtı henüz hitam (son) bulmamış ve bir kısmı silâhsız iki üç alaydan
ibarettir. Yunan ordusu bütün aksamı ve bütün vesaiti ile Anadolu'nun içinde
milletin kalbine saplanmış bir hançer vaziyetinde idi.''
- Paşa hazretleri, Yunan ordusu daha iyi
sevk ve idare edilseydi duçar olduğu âkibetten kurtulamaz mı idi?
''- Düşman ordusu kumanda ve zabitan
heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının kumanda ve zabitan heyetinden
dûn (aşağı) olduğuna şüphe yoktur. Ancak Yunan kumandanları ve zabitleri
ordularını kurtarmak için her çareye büyük gayretlerle tevessül ettiler
(giriştiler).''
- İstanbul'da ordularımızın düşmana baskın
yaparak hücum ettiği söylendi, bu noktayı da istizaha müsaade eder
misiniz?
''- Ordularımızın sevkûlceyş (strateji) ve
tâbiye harekâtı günlere düşmanın gözü önünde ve tayyarelerinin keşfiyatı altında
cereyan etti. Bu harekâtımızı baskın zannediyorlarsa söylediklerinin doğru
olması lazım gelir. Fakat ben zannediyordum ki Yunan kumandanlarıyla erkân-ı
harbiyesi ordularımızın hazırlığından ve harekâtından haberdar idi. Ancak
ordularına ve bilhassa Afyonkarahisar, Seyitgazi, Eskişehir ve bütün cephelerde
bir seneden beri çalışarak vücuda getirdikleri ve her nevi vesaitle takviye ve
teçhiz ettikleri müstahkem mevzilerine, külliyetli topçularına, nihayetsiz
cephane ve mühimmat menbaalarına (kaynaklarına) lüzumundan ziyade
güveniyorlardı. Su hakikatten tegafül ediyorlardı ki (yanılıyorlardı ki)
insanların mücadelesinde en kuvvetli istihkâm iman dolu
göğüslerdir!''
- Taarruzdan iki gün evvel Ankara'da
gazetecilere taraf-ı âlinizden bir çay ziyafeti verildiğini işitmiştik. Hattâ
İstanbul gazeteleri bu ziyafete dair telgraflar meşrettiler. Buna nazaran
harekâtın başlangıcında zat-ı âlilerinin Ankara'da bulunduğunuzu
zannediyorduk.
''- Filhakika bu ziyafetten bahsedildiğini
ben de duydum. Fakat bu ziyafet değildi. Bazan insanlara mütena'im olmadıkları
(nimetlenmedikleri) çok ziyafetler atfolunur!..''
Şimdi mülâkatın asıl mühim safhasına
gelmiştik:
Taarruz harekâtı nasıl başladı ve nasıl
inkişaf etti?
Bu muazzam Türk zaferinin hikâyesini, en
yüksek müessirinin lisânından dinlemekte müheyyiç (heyecan verici) bir şey
var.
''- Taarruz hareketi Afyonkarahisar cenup
cephesinde düşmanın bir kısım hutut-u müstahkemesini (müstahkem hatlarını)
çiğneyerek tatbik edilmiş bir yarma hareketi ile başladı. Bunu müteakip düşman
ordusu kuvay-ı asliyesinin bir araya gelerek hazır bulunduğu Afyonkarahisar -
Dumlupınar meydan muharebesi tesmiye olunan ve beş gün devam eden harpler
neticesinde düşman ordusunun kuvay-ı asliyesi artık kuvet olmaktan
çıkarılmıştı.''
- ''Başkumandan Muharebesi' namını alan harp
hangisi idi?
''- Bu isim, büyük meydan muharebesinin son
safhasını teşkil eden muharebeye verilmiştir. Düşman ordusu meydan muharebesi
esnasında ikiye parçalanmıştı. Bunun büyük bir kısmı Dumlupınar şimalinde
Adatepe civarında bir dereye sıkıştırıldı ve orada imha veya esir
edildi.''
- Müsaade buyurulursa tebliğ-i resmilerimiz
hakkında bir istizahta bulunacağım: Tebliğlerimizde muvaffakiyetlerimiz
tamamıyla ifade edilmiyordu. Hatta biz kendi zaferlerimizin derecesini Yunan
tebliğlerinden öğreniyorduk.
''- Hakkımız var. Biz tebliğ-i
resmîlerimizde sadece harekât-ı askeriyenin devam ve suret-i inkişafını
göstermekle iktifa ettik (yetindik). İstihsal ettiğimiz muvaffakiyetlerin
ehemmiyet ve azametini o kadar yakından anlamıştık ki bunun ilânını
düşmanlarımıza bırakmakta beis (sakınca) görmüyorduk. Muzafferiyetlerimizn
düşman ağzından ifade edildiğini işitmek ayrıca bir zevk değil
midir?''
- Akıncı denilen müteferrik kuvvetlerimizin
vazifesi ne oldu?
''- Bu nam altında tebliğ-i resmîlerde
gördüğünüz kuvvetler düşman gerilerinde faaliyette bulunmaya memur edilmiş
süvari kıtalarıyla bir kısım atlı piyadelerimizdir. Bu kuvvetler mühim işler
gördüler, ezcümle birçok kasaba ve köyerimizi yangın ve tahripten
kurtarmışlardır.''
Zaferin İstanbul'u ve bütün dünyayı hayrete
düşüren muhayyirülukâl (akıllara hayret veren) taraflarından biri de sürati idi.
Askerlerimiz İzmir'e girdiği vakit, Yunan ordusunun bakıyyetüssüyufu (artakalan
kısmı) henüz şehri terketmemişti. Bu sür'atin nasıl mümkün olduğunu Paşa
hazretlerinden sorduk:
''Ordumuzun seri ve şedit (şiddetli)
takibatı sayesinde! Filhakika daha taarruza başlamazdan evvel, dört yüz
kilometreyi mütecaviz mesafe üzerinde bilâ inkıta (durmaksızın) ve bütün
ordularla; düşmana nefes aldırmayacak kadar seri bir takip icra etmek nokta-i
nazarından esaslı hazırklıklarda bulunmuş ve tedbirler almıştık. Düşman
kuvvetleri büyük meydan muharebesinde mahlûp olduktan sonra Dumlupınar
mevzilerinde, Uşak'ın şarkında Takmak, Alaşehir, Salihli civarlarında ve son
defa olmak üzere İzmir'in yirmi beş-otuz kilometre şarkındaki müstahzar
(hazırlanmış) meteaddit mevzilerde müdafaaya teşebbüs etti. Bu teşebbüslerin her
birinde düşman ordusunun bakıyeleri bir defa daha mağlûp ve perişan edilerek
ordumuz İzmir'e girdi.''
- Harekâtta istihdaf olunan (hedef tutulan)
gaye evvellâ yalnız İzmir'e girmek mi idi! Bursa'ya harekât nasıl tevcih
edildi!
''- Tertibat-ı askeriyemiz ve tahsis olunan
kuvvetlerimiz, her iki hedefe kuvvet ve emniyetle vüsulü temin edecek derecede
idi. Nitekim tasavvuratımızda isabet olduğu İzmir'in sabah, Bursa'nın akşam
olmak üzere ikisinin ayni günde istirdat edilmiş (kurtarılmış) olmasından
tezahür eder.''
Mülâkat bundan sonra siyasi vaziyette
intikal etti. Bu bahse ait Başkumandanımızın beyanatı şöyle hülâsa
edilebilir:
Ordularımızın ilk hedefi Akdeniz'di.
Ordularımız Misak-ı Milli ahkâmını tamamıyla temin ettiği vakit ikinci ve üçüncü
hedeflerine vâsıl olmuş olacaklardır.
Paşa hazretleri son söz olarak dediler ki:
''Milletimiz neşve-i zaferle (zafer neşesile) menaf-i hakikiye ve hayatiyeszini
(gerçek ve hayatî menfaatlerini) unutacak kadar mahmur olmamıştır!''
FALİH RIFKI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder