İzmit - Gâzi Başkumandınımız vaziyet-i
hariciye ve dahiliye, müstakbel faaliyet-i milliye (gelecekteki ulusal
faaliyetten) hakkında kendilerinden beyanat telâkki etmek üzere İzmit'e giden
sabah gazeteleri muharrirleri ile (Akşam) muharririni kabul ederek berveçhiâti
(aşağıdaki) beyantta bulunmuşlardır:
''- Bu maksadı temine medar olabilecek
(yarayabilecek) iki mufassal (ayrıntılı) mülâkat yapılmıştır. Bittabi ben de
İstanbul'un kıymetli erkân-ı matbuatı (basın mensupları) ile böyle bir temasa
mazhar olduğundan dolayı suret-i mahsusada memnun bulunuyorum. Memnuniyetimin en
mühim sebebi, bence de tabiî olarak şayan-ı arzudur ki enim ve bilcümle
rüfekay-ı mesaimin (çalışma arkadaşlarımın) vaziyeti dahiliye ve hariciyeyi
nasıl görmekte olduğumuzu ve âtiye (geleceğe) ait mesail-i millîyemizin (ulusal
sorunlarımızın) nasıl olması lâzım geleceği tasavvurunda bulunduğumuzu bütün
millet ve cihan bir an evel bilsin. Bunu teminde bilcümle matbuatın olduğu gibi,
çok mühim olan İstanbul matbuatının ifa edeceği hizmetin derecesi suhuletle
(kolaylıkla) takdir olunabilir. Vuku bulan mülâkatlarda mezkûr üç esaslı zemin
üzerinde çok teferruatlı ve hattâ münakaşalı müdavele-i efkâr (fikir alışverişi)
edildi. Ve benim arzu ettiğiniz her nokta ve bütün teferruat üzerindeki
beyanatımı dinlediniz, bu suretle muttali olduğunuz (öğrendiğiniz) hususatın
birkaç kelime ile hülâsasını yapmak lâzım gelirse denilebilir ki:
1- Millet üç buçuk seneden beridir iktiham
ettiği (göğüslediği) müşkülât ve fedakârlığın mütebariz (belirgin) ve müsbet
metayicini (olumlu sonucunu) görmekle, takip olunan hatt-ı hareketin mutlaka
hedef-i saadete (mutluluk hedefine) vüsulünden (ulaşacağından) emindir. Bugünkü
muvaffakıyatı behemehal tespit ve teyit ettirmek için lüzum gösterilirse,
şimdiye kadar olduğundan daha vâsi (geniş) bir azim ve itmi'nanla (güvenle)
fedakârlığını ve gayretini idameye müheyyadır (hazırdır). Milletin mutlaka sulh
veya mutlaka harp arzusu gibi, başlı başına bir ifade-i kat'iyesi yoktur. Millet
an'anesinin bâriz bir şiarının ifadesini kullanmaktadır: ''Hayırlı olanı
isteriz!'' Hayırlı olan, bizi şimdiye kadar hayır ve selâmete isal edenlerin
hükmedecekleri tarzdır. Milletin bu ifade ile kasdettiği Türkiye Büyük Millet
Meclisi ve onun hükûmetidir. Bunların düşündüğü behemehal sulhü istihsal
etmektir. (sağlamaktır).
Buna milletin ve memleketin ihtiyacı olduğu
kadar bütün cihan-ı medeniyetin kat'î ihtiyacı vardır. Bir kere hal-i harbi
(savaş durumu) idame etmekle (sürmekle) evvelâ arzuy-u millîyi yerine
getirememek, saniyen cihani medeniyetin huzur ve sükûnuna mâni olmak gibi
mesuliyetlerin faili olmak doğru olmadığı gibi bilhassa buün bütün gayreti
samimî olarak istihsal-i sulh (barışı elde etmek) için her türlü tedbire
tevessül etmektir. Ve bütün kalbini bilâ istisna cihana açık olarak göstermeyi
temine çalışmaktır. İtilâf devletlerinin bu hakikati anlamamalarına ihtimal
vermemektedir. Eğer devletlerin ve milletlerin konferanstaki mümessilleri bu
içtimaın hilâfına harekete devamda ısrar gösterirler ve cihan-ı insaniyet ve
medeniyetin tehalükle (can atarak) intizar eylediği (beklediği) sulhün akdini
akim (sonuçsuz) bırakırlar ise Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükûmeti bundan
çok müteessir olacaktır. Bu insanî teessürü kendisini elbette zaaf ve tereddüd-ü
kalbe düçar edemez. Üç buçuk seneden beri istihsâli (elde edilmesi) uğrunda
ihtiyar olunmadık fedakârlık kalmayan hukuk-u asliye-i milliyesini (en esaslı
millî hukukunu) behemehal istihsal ve teminden ibaret olan vazifesini, yine
bütün milletin kaabiliyetine, kudretine, azmine ve kendisine olan emniyet ve
itimadına istinaden şimdiye kadar olduğundan daha büyük bir faaliyetle ifaya
(yerine getirmeye) devam edecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin muzaffer
orduları yeni zaferler istihsali aşkından müstağni (kanıksamış) değildirler.
fakat bu zafer aşkı milletin selâmet ve saadetini temin aşkından münbaistir
(doğmaktadır). İkincisinin husulü, birinciyi hasıl telâkki
ettirebilir.
2- Hükûmet hal-i harb ve hal-i intizarın
devamına rağmen milleti, şimdiden yeni usulümüzde idarenin mütekeffil olduğu
(üzerine aldığı) menafi-i hakikiyeden (hakiki menfaatlerden) müstefit edebilmek
(faydalandırabilmek) için lüzumu veçhile çalışmakta, yeni bir teşebbüs almakta
veya yeni bir teşebbüsün esaslarını düşünmektedir. Memleketin en ücra
köşelerinde bile huzur ve asâyiş-i halk o derece temin edilmiştir ki bunu
zaman-ı sâbıkın (geçmiş zamanın) en sâkin bir devresindeki hâl ile mukayese
etmek nabemahal (yersiz) olur. Herkes emniyetle ve bilhassa çok büyük ümitlerle
tarlalarında veya sanatları başında faaliyete geçmiş bulunuyor. Ve sa'y ve
amellerinin (çalışma ve gayretlerinin) kendilerinden gasbedilmeyecek
semerelerinin iktitafından (devşirilmesinden) emindirler. İktisaf, amarif
işleri, muavenet-i içtimaiye (sosyal yardım) himmetleri şimdiden kabil-i temas
(dokunulabilir) yeni neticeler vermiştir. Ziraat mektepleri mevcut olanlardan
maada (başka) Bursa'da, Balıkesir'de, İzmir'de, Adana'da, Erzincan'da beş
mektebe malik olmakla tezyit edilmiştir (arttırılmıştır). Harbin ve inkılâbatın
atalete (durgunluk) koyduğu ziraat bankaları yeniden hal-i faaliyete vazedilmiş
(konmuş) ve birçok şube ihdas ederek (açarak) halkın muavenetine şitap etmeye
(koşmaya) başlamıştır. Birçok mülteci ve muhacirler refah ile mütenasip yerlere
sevk ve iskân edilmiştir. Bunun daha iyi temini iin hususî muavenet bankaları
tesis edilmek üzeredir. Köylülere mühim miktarda (2 buçuk milyon liralık) alât
ve edevat-ı ziraiye tevzi edilmiş ve bu husustaki tevziata devam edilmektedir.
Ayrıca köylülere alât ve edevat-ı ziraiye vermek ve bunları icabında tamir etmek
için sermayenin yüzde yetmişine iştirâk edeceğimiz bir şirket ile anlaşılmak
üzeredir. Bu, çiftçilerin çok memnuniyetini ve menfaatini mucip olacaktır. Nafia
(bayındırlık) teşebbüsatı kariben (yakında) fiile münkalip olabilecek
(çevrilebilecek) ümitbahş (ümit verici) bir zemindedir. Bunun neticesinde
memleketin hüüçümle merakiz-i mühimmesi (önemli merkezleri) yekdiğerine az
zamanda şimendüferle kesb-i irtibat edecektir (bağlanacaktır). Mühim hezain-i
madeniye (maden hazineleri) açılacaktır.
Memleketimizin baştan nihayete kadar harap
manzarasını mâmureye tahvil etmekten (bayındır duruma çevirmekten) ibaret olan
gayenin temel taşları her yerde gözleri tesrir edecektir (sevinç içinde
bırakacaktır). Çalışmak ve mesut olmak ihtiyacında bulunan bütün halkımız için,
ameleler için geniş ve emin çalışma sahaları davetlerini yapmakta
gecikmeyecektir. Memleketi mâmur ve milleti mesut etmek için tasavvur ve
teşebbüs edilen bütün bu işlerde takip olunacak programın esas noktalarına
fiilen tevessül edilmiş (girişilmiş) addolunabilir. Bilhassa faaliyet-i
iktisadiyeyi istinat ettireceğimitz esaslar her türlü vukufla beraber bilhassa
doğrudan doğruya memleketimizin topraklarını koklayarak ve bu topraklarda bizzat
çalışan insanların sözlerini işiterek tespit olunacaktır. Sanayi ve ticaretimiz
için dahi aynı mütalâa yapılacaktır. Bunun içindir ki şubatın on beşinde
İzmir'de belki beş bin kişinin toplanabileceği bir kongre yapılacaktır. Bu
kongre bizzat millete ve bir taraftan da diğer milletlere anlatacaktır ki yeni
Türkiye devleti temellerini süngü ile değil, süngünün dahi istinat ettiği
iktisadiyatla kuracaktır. Yeni Türkiye devleti cihangir bir devlet olmayacaktır.
Fakat yeni Türkiye devleti bir devlet-i iktisadiye olacaktır ve bu devleti en
kuvvetli temeller üzerinde çok az zamanda kurmak hususunda Japonlardan az
müstait olmadığını bilfiil isbat edecektir.
Bu saydığım teşebbüsat-ı iktisadiye ve
sınaiye içinde bahsettiğim şirketlerin, istiklâl ve hâkimiyeti milliyemize
hürmetkâr milletlerin emniyetle hükûmetimizle temas eylemleri ve kanunlarımız
dairesinde anlaşmaları ile faaliyete geçebileceklerini söylemeye hâcet yoktur.
Filhakika memleketimizi az bir zamanda mâmur etmek için milletimizin gayri kâfi
sermayesi karşısında haricin sermayesinden, vesaitinden, ihtisasından istifade
etmek hakikî menfaatimizin iktizasındandır. Hükûmetimiz, izahına lüzum olmayan
esasatın riayetkârı kalacak olan her devlet ve millete karşı bu hususta emniyet
ve samimiyetle ahz-ı mevki edecektir (durum takınacaktır.)
3- İçinde bulunduğumuz vaziyette çok
kuvvetli olduğumuzu temin ve teşebbüsat-ı müstakbelemizde behemehal muvaffak
olacağımızı bize vaadeden keyfiyet, milletin inkılâp ile ve mücadele ile tesis
etmiş olduğu bugünkü hükûmetimizin şekli ve mahiyetidir.
Hükûmetimiz Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hükûmeti millîdir, tamamıyla maddîdir, hakikatperesttir. Mevhum (boş) mefkûreler
arkasında o mefkûrelere (ülkülere) vâsıl olmak için değil, fakat isâl etmek
(ulaştırmak) hulyasıyla milleti kayalara çarparak, bataklara batırarak, en
nihayet kurban ederek mahvetmek gibi cinayetten hazer eden (çekinen) bir
hükûmettir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bütün programlarının umdesi şu iki
esastır:
1- İstiklâl-i tam, 2- Bilâ kayd-ü şart
hâkimiyet-i milliye.
Birinci umdesinin ifadesi ''Misak-ı
Millî''dir. 2'nci ve hayati olan umdesinin beyanı ''Teşkilât-ı Esasiye
Kanunu''dur. Millet, Misak-ı Millî'nin medlûlünu (anlamını) güzide evlâtlarından
teşkil ettiği kahraman ordularıyla fiilen istihsal eylemiştir.
''Teşkilât-ı Esasiye Kanunu''nun ruh-u
aslisî ise bu kanunun kitaplara geçmesinden evvel, milletin dimağında ve
vicdanında temerküz eylemiş (toplanmış) olmasıyla ve ancak bunun ifadesi olmak
üzere tesis ettiği Meclise verdiği vazife-i asliye ile ve senelerden beri
ahkâmını fiilen tatbik edegelmekte olmasıyla ve en nihayet kanun şeklinde
enzar-ı cihana (cihanın gözleri önüne) vazeylemesiyle (koymasıyla) tahakkuk
eylemiştir. Hâkimiyet bilâ kayd-ü şart milletindir.
Hâdisat ve tecarib-i tarihiyemiz (tarihî
tecrübelerimiz) bize milleti koyun sürüsü halinde kiyfin, arzu ve ihtirasların
ve hiçbir suretle tatmin edilemeyen menfaatlerin istihsâline sürüklemekle
mahvını münteç (neticeye varmış) mahiyete inkılâp eden idare tarzlarının artık
memleketimizde mahall-i tatbiki kalmadığını göstermiştir. Millet hâkimiyetini
değil, hâkimiyetin bir zerresini dahi âhıra (başkasına) terk ve feragın mucib
olabileceği felâketin, izmihâlin (yıkıntının) hüsranın elemini her an kalp ve
vicdanında hissetmektedir. Zaten iradenin ve hâkimiyetin gayri kabil-i tecezzi
(parçalanamaz) ve taksim olunduğunu ilmen ve hakikaten düşündükten sonra böyle
bir nazariyenin fiile tatbikine kalkışmak ancak nazarî ve sun'i bir işe bizzarur
tevessül etmekten başka bir suretle kabil-i tefsir değildir. Millet ve
memleketimiz için ise bu zaruret mündefi olmuştur (ortadan kalkmıştır). Çünkü
milleti hâkimiyetten mahrum eden hâil (engel) milletin galeyan ve tuğyanıyla
(coşmasıyla) biraz zahmetli ve fakat binnetice muvaffakıyetli surette ortadan
kaldırılmıştır. Madumun (yok olmuşun) ihyasına kalkışmak ise bittabi gayri
mümkünün mümkün olduğu zehap ve butlanında (zan ve saçmalığında) temerrüt (inat)
olur. Bu, mütemerritlerin (dik kafalıların) ki milletin hüsranına bilerek veya
bilmeyerek taliptirler, nedamet-i hakikiyesini (hakiki pişmanlıklarını) ve
hüsran-ı elemini mucip olmaktan başka bir netice vermez.
Artık millete karşı namuskârane, açık, kat'i
ilân-ı hakikat edenler çoktur. Milletimiz ise hakayikı hüsnü telâkiye ve
icabâtını tatbika çok müsait ve müstaittir. (yatkındır). Bu istidadı isbat için
yakın tarihin bile verebileceği misaller mebzuldür. (boldur). Felâketini müdrik
milletimiz ne şeyh-ü-islâmların muktezay-ı dindir, diye irticaa davet eden
fetvalarına, ve ne de halife ve padişahın camilerden çalınan âyât ve ehâdisi
nebeviye ile müzeyyen (ziynetlenmiş) ve müzehhep (yaldızlanmış) sancakları
başlarında taşıyan hilâfet ordularına ve ne de mücadele-i milliyye devamınca
hiçbir şey istihsâl edilemedikten başka büsbütün mucib-i mahv ve izmihlâl
(yıkıntı ve çöküntünün sebebi) olacağını beyan ile milleti istiklâl ve
hâkimiyetinde müsamahakâr kılmaya sarf-ı makderet eden (kudret sarfeden) Babıâli
ricalinin mesai-i fafilane (hatalı çalışması) cahilânesine ve en nihayet
tayyarelerile halife ve padişahın beyannamelerini muharip (savaşan) ordumuz
saflarına atan ave halife namına hareket ettiğini söyleyen Yunan ordusunun
iğfalâtına (aldatmalarına) zerre kadar iltifat göstermedi; gösteremez ve
göstermeyecektir. Bilhassa bundan sonra kat'iyyen gösteremeyecektir.
Çünkü bu millet asırlardan beri bu gibi
mürtecilerin, cahillerin, riyâkârların, menfaatperestlerin, serserilerin,
sözlerine inanmak saffetini gösterdiğinden dolayıdır ki bugün çamurdan ve sazdan
izbelerde oturmaya mahkûm çıplak ayaklarıyla ve çıplak vücutlarıyla çamurların,
karların, yağmurların biaman (amansız) şamarları altında yeniden aklını başına
toplamak mecburiyetinde kalmıştır.
4- Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükûmeti,
memleketin bütün vicdanlı ve namuskâr münevveranı (aydınları), millete ve
memlekete karşı evvelâ bu millet ve memleketin birer evlâdı olmak itibarıyla,
saniyen (sonra) mensup oldukları heyet-i içtimaiyenin cihan-ı medeniyette kadr-ü
menziletini (derecesini) yükselttikçe bunun kendileri için ne derece mucib-i
şeref ve bahtiyarî (bahtiyarlık) olacağını düşünmekle kendilerine müteveccih
vazifenin memleketi ve milleti medeniyeti hâziranın ve icabat-ı insaniyenin
(insanlık icaplarının) zarurî kıldığı mertebe-i tekemmüle (olgunlaşma mertebesi)
getirmek için bütün mevcudiyetleriyle her türlü şuabat-ı mesaide (çalışma
şubelerinde) en doğru yolları aramak ve bulmak, bunun en doğru olduğunu millete
anlatmakla beraber üzerinde seri ve geniş hatvelerle (adımlarla) yürümeyi ve
bütün milleti yürütmeyi temin etmektir. Bunda muvaffakıyetin istilzam eylediği
(gerektirdiği) evsafı düşünerek, bu evsaftan mevcut olanlarını mevki-i
istifadeye koymak ve mevcut olmayanlarını istihsale çalışmak hususundaki
gayretin ne kadar ciddî olması lâzım geleceğini takdir ederiz. Hedef-i millî
malûm olmuştur. Ona isâl edecek (ulaştıracak) yolları bulmak müşkül değildir,
mühim olan, çetin olan o yollar üzerinde çalışmaktır. Denilebilir ki hiçbir şeye
muhtaç değiliz. Yalnız bir tek şeye ihtiyacımız vardır: Çalışkan olmak! Emraz-ı
içtimaiyemizi (sosyal hastalıklarımızı) tetkik edersek asıl olarak bundan başka,
bundan mühim bir maraz (hastalık) keşfedemeyiz, maraz budur. O halde ilk işimiz
bu marazı esaslı surette tedavi etmektir, milleti çalışkan yapmaktır. Servet ve
onun netice-i tabiiyesi (tabii sonucu) olan refah ve saadet yalnız ve ancak
çalışkanların hakkıdır.
5- Bilâ istisna bizim efrad-ı milletimiz
çalışmaya hahişkerdir (isteklidir). Fakat sarfolunan mesaiden âzami istifade,
sa'yde tatbik olunan usul ile mütenasiptir. Evvelâ usullerimizi en çok
semerebahş tarçz-ı medenide tesbit etmeliyiz. Bir de mesai müteferrik çalışma
çeşitli) oldukça netaciyi (sonuçları) o mesainin muhassala halinde vereceği
neticeden çok dündur (aşağıdır). Bunun için milletin ihtiyacat-ı içtimaiyesini
ve mazideki zararlarını tatmin ve telâfi edebilecek (giderebilecek) en mâkul
programı tesbit etmeye mecburuz. Program bütün milletçe tatbik olunmalıdır. Bu
ancak bir teşekkül-ü siyasî ile mümkün olur.
İşte bu hakikatin istilzam (gerektirmesi) ve
icbarı (zorlaması) üzerinedir ki, bütün sunufu (sınıfları) yekdiğerine lâzım-ı
gayr-i müfarik )(ayrılması kabil olmayan) olan çünkü menfaatleri yekdiğerinden
tehalüf eylemeyen (ayrılmayan), halkımızın müşterek ve umumî olan menafi ve
saadetini temin için ''Halk Fırkası'' namı altında bir fırka teşkili tasavvur
edilmektedir. Fakat millî maksatlarımızdan ziyade şahsi menfaatler esasına
müstenit (dayanan) siyasî teşekküllerden ve bu teşkilâtın iğfallerinden,
müsademelerinden tevellüt etmiş (doğmuş) olan tarzların elân cezasını çekmekte
olan milletin aynı mahiyette birtakım bisud (faydasız) iştigallere sevketmek
kadar kebairden (büyükten) günah yoktur.
Mondros mütareke ahkâmının haksız ve
adaletsiz bir surette fiilen bozulmuş olmasından bütün memleket için çok
felâketler tevellüt etmiştir. Bu felâketlerin en feciine sahne olan yerlerden
biri de İstanbul'dur. İstanbul yalnız ğcanibin (yabancıların) tecavüzüne,
tazyikına ve tezliline (aşağılatmasına) göğüs germemiştir. İstanbul aynı zamanda
asırlardan beri milletin başında taşıdığı bir tâcidarın ve onun vesaitinin dahi
verdiği elemlerle giryan (ağlamalı) olmuştur.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder