29 Ekim 2017 Pazar

ATATÜRK’ÜN İLERİ GÖRÜŞLÜLÜĞÜ

Bu özelliğin apaçık bir belgesini, çoğunluğunu Türklerin teşkil ettiği bölgeler üzerinde kurmayı düşündüğü Türk Devleti ‘nde buluyoruz. Bu, aynı zamanda  O’nun, jeopolitik ve stratejik alanlarda da ne büyük bir güç olduğunu göstermektedir.

Atatürk, Birinci dünya Savaşının sonunu daha başından görebilmiştir. Bu nedenle de gelecekte Türk milletinin kaderi ile Türk topraklarının kurtuluşu için alınacak tedbirleri düşünmüştür. Suriye cephesinde Yedinci Ordu Kumandanıdır. Antep‘e gitmekte olan Ali Cenani Bey’e : “... Teşkilat yapın. Milli bir kuvvet meydana getirin. Kendinizi savunun. Ben istediğiniz silahı veririm” der . Aslında bütün bu neticeleri, daha 1917 yılında, Sadrazam Talat Paşa’ya ve Harbiye  Nazırı Enver Paşa’ya  ünlü raporu ile bildirmiştir.

Arkadaşı Ali Fuat Cebesoy’a da: “... Padişah artık kendi tahtını düşünecektir. Bundan sonra millet kendi hakkını kendi savunacaktır. Bizim ve ordunun ona yardım etmemiz, yol göstermemiz gerekir”  diyecektir.

31 Ekim günü Yıldırım Ordular Grubu Kumandanlığını Alman generalinden devralırken, Alman generalinin: “... Yenildik. Bizim  için her şey bitti.” ifadelerine karşı: “Savaş müttefiklerimiz için bitmiş olabilir. Ama bizi ilgilendiren savaş, kendi İstiklalimizin Savaşı ancak şimdi başlıyor.” Cevabını verir.
Atatürk’ün derin ve uzak görüşlülüğünün bir güzel örneğini de  İkinci Dünya Savaşını  önceden bilmesinde görürüz. Adeta kehanete varan bir görüştür bu. Şöyle ki Atatürk, 1932 yılı Eylül’ünde ünlü Amerikan generali Mac Arthur ile bir görüşme yapar. Dünyanın, özellikle Avrupa Devletlerinin iyi yolda olmadıklarını, adeta bir savaşı çağırdıklarını sebepleriyle açıklar. 

İkinci Dünya Savaşının 1940–1945 yılları arasında cereyan edeceğini söyler. Avrupa ‘nın   kaderinin Almanya’nın elinde bulunduğuna işaret eder. Sonra da : “... Fransızlar  artık güçlü bir orduyu kurmak yeteneğinden yoksundurlar. İngilizler bundan böyle adalarının  savunmaları için  Fransızlara güvenemezler. İtalyanlar savaşın dışında kalabilecek olsalar, savaş sonrası barışta önemli bir rol oynayabilirler. 

Ama, Musollini’ nin ihtirası yüzünden bunu yapamayacaklardır. Böylece Almanlar, İngiltere ve Rusya dışında bütün Avrupa’yı işgal edeceklerdir.

Amerika’nın tarafsızlığını koruması mümkün olmayacaktır. Savaşa katılacaklardır. Bu katılma ile de Almanlar mağlup olacaklardır. Fakat savaşın asıl galibi, ne Amerika ne İngiltere olacaktır. Sovyet Rusya savaşın galibi olacaktır. Biz Türkler, bu tehlikeyi diğer bütün milletlerden çok daha iyi görmekteyiz. Çünkü yakın komşumuzdur. Çünkü, onlarla çok savaştık. Çünkü Batı’nın farkına varmadığı bir politika uygulamaktadır. Yalnız, Avrupa için değil, Asya için de büyük tehlikedirler.”

Gerçekten zamanı  bu derece şeffaf gören büyük Atatürk ‘ün, bu derecede uzağı görebilmesi onun olağanüstü bir insan olduğunu gösteriyor. Bu kadar derin ve uzun bir politik görüş sahibi, bugüne kadar cihana gelmiş midir ? Hiç  sanmıyorum.

Karl Jaspers’in açıkladığı gibi, “Durumun farkına varan insan, ona hakim olmaya başlamış sayılır. Ona cepheden bakan, şahsiyetini gerçekleştirmek için savaşa atılır ve iradesini ortaya koyar. Ben çağımın içinde bulunduğu manevi durumu tahlil sureti ile, insan olma irademi gerçekleştiririm.”

Atatürk’ün Alman filozofu Karl Jaspers’in açıklamalarının ışığı altında, Mondros Ateşkes Antlaşması sonucu karşılaştığı durum, varlığı objektif yorum ve aldığı karar, onda büyük bir insan olarak, iradesini gerçekleştirme fırsatını vermiştir.


Atatürk  gerçekçi yönü ile ve uzak görüşü ile Osmanlı Devletinin felakete yuvarlanışını gören, durum tesbiti ile değerlendiren ve sonuç olarak karar alan insandır. Bu nedenle Milli Mücadelenin şefi ve lideri olmak herşeyden önce O’nun kaderi  idi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder