Meşrutiyet başlangıcında öne sürdüğü esaslı düşüncelerin o
zamanki iktidar partisinin (İttihat ve Terakki) bazı çevrelerinde hoş
karşılanmadığını, hatta muzır ve tehlikeli sanıldığını sezinmiş.
Gizli teşkilat
kademelerince vücudunun, bir punduna getirilip harcanmaya bakılabileceğinden
kuşkulanmış. Kulağına çalınan şu bu söylentiler de o kuşkuyu artırmış. Her
neredense öğrenmiş ki ona kıymaya memur edilmiş kim ise bir görüşme bahanesiyle
ansızın odasına girecek, silahını kullanacakmış. . .
Bir gün, neferi birinin geldiğini, kendisi ile görüşmek
istediğini bildirmiş.
Mustafa Kemal Bey:
- Peki; söyle, buyursun!
demiş.
Ve nefer selam vererek arkasına dönüp kapıya doğru giderken o da
tabancasını yazıhanesinin çekmecesinden çıkarıp üzerine koymuş; üstünü de gazete
ile örtmüş.
Kastedecek ziyaretçi içeri girip kapıyı arkasından örter örtmez
Mustafa Kemal Bey büylik bir sükunetle, karşısındakine:
- Olduğunuz yerde
kalınız, hiç kıpırdamayınız! demiş ve gözlerini gözlerine dikmiş . .
.
Gelen adam, bu ihtar üzerine benzi kül gibi olarak duvara
yaslanmış. . . O zaman Mustafa Kemal Bey, kendisini vurmak istemekten
maksadının ne olduğunu; böyle bir şeyi yaparsa hakikaten vatanperverlik
edeceğine kani mi bulunduğunu ondan sormuş?
Coşkun ruhlu olan ziyaretçi, kötü telkine kapılarak girişmeye
kalkıştığı hareketten pişmanlık duymuş. Kanlı olabilecek bir işten böyle ahbap
olarak
ayrılmışlar ...
Ruşen Eşref ÜNAYDIN
* "Hatıralar: Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal'le Mulakat", Türk
Dili Dergisi, Cilt: VI, Sayı: 6 1 , 1 Ekim 1 956. ss. 5-6.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder