14 Ekim 2017 Cumartesi

Ne soğuğu bre nankörler!

Halkla hemhal, hemdert olmak gerekir. Yoksa onun ruhunu, sorunlarını anlayamazsınız. Bir hatıramla anlatayım size ne demek istediğimi: Kış aylarıydı. Yaptığımız bir yurt gezisinden henüz dönmüştük. Çankaya Köşkü’nün sıcak ve rahat ortamına girince, hatırıma gelen şu anımı anlattım arkadaşlarıma:

Biz Harbiye’de öğrenci iken, okulun sobaları yanmazdı. Bütün kış titreşir dururduk. Nihayet bir gün arkadaşlar beni müdüre çıkarmak için seçtiler. Müdür, Zülüflü İsmail Paşa adında bir saray adamı idi. Müsaade aldık, huzura çıktık. Önce Padişah’a, sonra müdüre dualarımızı arz ettik. Ardından, maksada geldik, sorunumuzu anlatmak istedik. Ama müdür, daha ilk cümlelerde kükredi: “Ne soğuğu bre nankörler! Padişah nimeti gözünüze dizinize dursun. Görmüyor musunuz? Sobalar gürül gürül yanıyor. Defolun buradan!” 

Gerçekten, müdürün sobası gürül gürül yanıyor, Paşa buram buram terliyordu. Sıcaktan göğsünü bağrını açmıştı ve zannediyordu ki, bütün okulun sobaları da böyle yanıyor! 

Çocuklar, biz bu Çankaya Köşkü’nde, bazen, galiba bu Zülüflü İsmail Paşa gibi kendimizi aldatıyoruz.

PROF. DR. CİHAN DURA; ATANAME: Halkçılık İlkesi (Derge: Aydınlar, yönelti: 27)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder