Akılcılık, insanın aklı ile gerçekleri anlama yeteneğine inanmak anlamına
gelir.
Atatürkçülük; kişilerin, kuruluşların, devletin kendi
fonksiyonlarını gerçekleştirmede akılcılığı, amaca ulaşmayı sağlayacak
araçlardan başlıcası olarak kabul
eder.
Atatürkçülüğün en önemli özelliği, akılcı ve bilimci bir davranış ve
zihniyeti yansıtmasıdır. Bunun anlamı ise milli, milletlerarası sorunlara
duygusal ve dogmatik açıdan, peşin hüküm ve kalıplarla değil, akılcı, bilimci ve
pragmatik bir yaklaşımla eğilmektir. Genel olarak bu yaklaşımlarda insanlığın
karşılaştığın her türlü sorunlara çare bulmak için, durum ve şartlar her çareye
başvurularak incelenip gözden geçirilir, gerçeklere ve ihtiyaçlara uygun
tartışma ve muhakeme sonunda bir karara varılarak uygulamaya başlanır. Burada
egemen olan unsurlar mantık ve
akıldır.
Akılcılık, insanların doğru karara varması ve başarılı uygulamalar
yapması için sağlam fikirlere sahip olmalarını ister. “Fikirler anlamsız,
mantıksız, boş sözlerle dolu olursa, o fikirler hastalıklıdır. Aynı
şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak, faydasız, zararlı ve birtakım
inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar.”
Ayrıca toplumu
harekete geçiren bir liderin düşünceleri görüşleri bütün bireylerin yaşama
ilkesine uygunsa, bütün bireylere mutluluk sağlayacak nitelikteyse,
onları aydınlatabilecek durumdaysa sürükleyici olur.
Atatürkçülüğün gerçekleştirdiği bütün eserlerin temelinde sağlam düşünce , akıl
ve hareket vardır. Atatürk “Akıl ve mantığın çözümleyemeyeceği mesele
yoktur.” diyerek bunu vurgulamıştır. Atatürkçülük’ te “Bu dünyada herşey
insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade etmeyeceği
hiçbir şeyi düşünemiyorum.” ifadesi ile akılcılığın sorunları çözmede
daima başarıyla
uygulanabileceği ifade edilmektedir.
Atatürkçülüğe göre akılcılıkta “İnsanların hayatına,
faaliyetine egemen olan kuvvet, yaratma ve icat yeteneğidir.” Bütün ilim
adamları, sorunların tespit ve çözümlenmesine uğraşanlar, bütün fertler,
bilimsel yöntemlerle inceleme yapanlar yaratıcı bir biçimde düşünmezlerse,
gerçek, müsbet anlamda bilimsel yöntemi kullanmamış olurlar. Dikkatli,
her konuyu inceleyen, araştıran bilimsel araştırma ve problem çözme yöntemi
akılcı
yöntemlerdir.
Atatürkçülük’te akılcılık, terbiye edilmiş insan zekası ile bilim ve
teknoloji bir bütün olarak ele alır. Zekanın terbiyesi kültür ile mümkündür.
Atatürk “Bizim akıl, mantık, zeka ile hareket etmek en belirgin özelliğimizdir.
Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin
delilidirler.” diyerek Türkiye Cumhuriyeti’nin meydana getirilmesinde
yapılan her aşamada akılcılığın nasıl
kullanıldığını dile getirmiştir.
Atatürk'çülükte akılcılık, insan
ilişkilerinde ve faaliyetlerinde kullanılmaktadır. Atatürkçülük; akılcılığa,
bilim ve teknolojiye dayanarak, Türk Devleti hayatını, eğitim sistemini,
fikir hayatını, ekonomik hayatı ve bunların değerlerini, hedeflerini,
toplumsal ve hukuksal yapısını, yönetim esaslarını tespit etmiştir. Bütün
faaliyetlerin başlangıç noktası, konulara akılcı bir yoldan yaklaşmak
olmuştur. Atatürk eğitim müesseselerinde “Kitapların cansız teorileriyle karşı
karşıya gelen genç beyinler öğrendikleriyle memleketin gerçek durum ve
çıkarları arasında ilişki kuramıyorlar.
Yazarların ve teorisyenlerin tek taraflı
dinleyicisi durumunda kalan Türkiye‘nin çocukları hayata atıldıkları zaman bu
ilişkisizlik uyumsuzluk yüzünden tenkitçi, karamsar, milli şuur ve düzene
uyumsuz kitleler meydana getirirler.” sözü ile fikri gelişmenin tesisinde
de akılcılığın, gerçekçilik, yapıcılık ve maddi sonuçlar
almak olduğunu açıklamıştır.
Atatürkçülükte akılcılık, güncel problemlerin çözümlenmesi için gayret
sarfedilmesini, ileriye dönük, araştırmalar içinde bulunulmasını ve muhtemel
gelişmelere ait doğru yorumların yapılmasını da kapsamaktadır. Bu
yönden ileri görüşlü, geleceğe yönelik, inkılapçı olmak
Atatürk akılcılığının bir gereğidir. Bir milletin sağlıklı bir şekilde yaşaması
ve refah seviyesini daima yükseltmesi o milleti oluşturan kişilerin akıl gücü ve
akılcılığı kullanmaları ile doğrudan ilişkilidir.
Atatürkçülükte kişilerin bilgili kılınmasıyla milletin sağlamlığı gerçekleşir.
“Kişiler düşünür olmadıkça, hangi haklara sahip olduğunu anlamadıkça,
kitleler istenilen yöne, herkes tarafından iyi veya kötü yöne yöneltilebilirler.
Kendini kurtarabilmek için her kişinin geleceği ile bizzat ilgilenmesi lazımdır.
Aşağıdan yukarıya, temelden çatıya doğru yükselen böyle bir müessese elbette
sağlam olur. Şüphe yok, her işin başlangıcında aşağıdan yukarıya doğru
olmaktan ziyade, yukarıdan aşağı olması zorunluluğu vardır.” Atatürk’ün bu
sözlerinde, ülkemizin bu güne kadar maruz kaldığı iç tehlikelerde bilinçsiz,
inançsız kişilerin oynadığı rolü görmek mümkün olduğu kadar, ülkede birlik ve
bütünlüğün sağlanmasında ve iç tehlikelerin önlenmesinde güçlü, sağlam ve
akılcı bir devlet otoritesinin ne kadar gerekli olduğunu görmek
mümkündür.
Akılcılık, faaliyetlerin düzenlenmesinde, sorunların tespit ve
çözülmesinde kullanılan yöntemleri ve yöntemleri kullanan kişileri kapsamına
alır. Bunlardan yalnız birinin akılcı olması sonuç olmaz. Akılcılıkta karara
varmada kullanılan bilgiler ve yöntemler gerçeklere uymalı ve bilimsel
olmalıdır.
Akılcılık, kişilere sorumluluklar verilmesini, vazifelerini
yaptıklarından ve yapamadıklarından sorumlu olmalarını ve sorumluluktan
korkmamalarını öngörür. Başarı için, vazifelilerin girişimlerde bulunmaları, bu
girişimlerden korkmamaları, tek endişelerini yaptıkları icraatın isabetli olup
olmadığı teşkil etmelidir. Akılcılık, kişilerin; çıkarlarından,
bencil emellerinden sıyrılmış, aklında, kanında, vicdanında cevher olan, canlı
ve alevli ideallere sahip olmalarını
öngörür.
Atatürk, geleceğin Türkiye’sini ve onun Cumhuriyetini sağlam temellere
oturtmak ve daima ileriye, yeniye ve güzele gidişini sağlamak için akıl ve
mantık kuralları çerçevesinde hareket etmiş, bağnazlığa, yobazlığa, boş
inançlara, diğer bir deyiş ile akıldışıcılığa karşı çıkarak, bugünkü çağdaş
Türkiye’nin kurulmasını ve gelişmesini
sağlamıştır.
Sonuç olarak; Atatürk “Ben manevi miras olarak hiçbir âyet, hiçbir doğma,
hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve
akıldır. Benim Türk Milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım
ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver ( eksen )
üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım
olurlar.” demek suretiyle ilme ve akla verdiği önemi bir kere daha
vurgulamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder