Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım
1922)
TBMM'nin Saltanatı kaldırma sebebi
neydi?
İtilaf Devletleri Lozan Barış
Konferansı'na istanbul Hükümeti'ni ve Ankara Hükümeti'ni birlikte çağırdılar.
Osmanlı Hükümeti'nin Lozan'a temsilci göndermek istemesi üzerine, TBMM
saltanatın kaldırılmasına karar verdi.
Saltanatın kaldırılmasındaki amaç
nedir?
Ulusal egemenliği
gerçekleştirmek.
Cumhuriyet yönetimine geçilmesi
yolunda bir adım atmak.
1 Kasım 1922'de TBMM'de
saltanatın kaldırılması görüşüldü, saltanat ile hilafet birbirinden ayrıldı ve
saltanat kaldırıldı. Saltanatın, İstanbul'un işgali tarihi olan 16 Mart 1920'den
itibaren yok sayılmasına karar verildi.
Vahdettin, padişahlık sıfatının
kalkması üzerine, 17 Kasım 1922'de İstanbul'u terk etti.
TBMM, 18 Kasım 1922'de aldığı
bir kararla, Abdülmecid Efendi'yi halife olarak atadı.
Saltanatın Kaldırılmasının Sonuçları
Nelerdir?
Osmanlı Devleti resmen sona
erdi.
Ulusal egemenliğin
gerçekleşmesi yolunda bir adım daha atıldı.
Halifelik sembolik bir makam
haline getirildi.
Cumhuriyetin ilanı yolunda
önemli bir aşamaya gelindi.
Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim
1923)
Kurtuluş Savaşı yıllarında,
değişik yer ve zamanlarda alınan birçok karar ile ileride açıkça saltanatın
kaldırılıp yerine, ulusal egemenliğe dayalı bir Cumhuriyet rejiminin kurulacağı
belirtilmişti.
23 Nisan 1920'de TBMM'nin
açılması ile başlayan Cumhuriyet uygulaması, 1 Kasım 1922'de saltanatın
kaldırılması ile rejim değişikliğini açıkca ortaya koydu.
11 Ağustos 1923'te ikinci TBMM
çalışmalarına başladı ve inkılapların gerçekleşmesi için daha çok, görüş birliği
içerisinde olan milletvekilleri bir araya gelmiş oldu.
13 Ekim 1923'te anayasaya konan
ek bir madde ile Ankara yeni devletin başkenti oldu. Böylece devlet merkezinin
İstanbul olacağı yolundaki tartışmalara son verildi. Cumhuriyetin ilanı için de
bir adım atılmış oldu. Çünkü yeni başkent, yeni yönetim şekli mesajı veriyordu.
29 Ekim 1923'te TBMM,
Cumhuriyet'i ilan etti.
Aynı gün TBMM'nin aldığı bir
kararla Gazi Mustafa Kemal, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı
oldu.
Halifeğin Kaldırılması (3 Mart
1924)
Halifelik makamının, zamanla
ulusçuluk ilkesine ters düşmesi üzerine, Cumhuriyet'in ilanı ile, hem yeni
Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politika ilkelerine, hem de yeni kurulan Cumhuriyet
rejimine ters düşen bu makamın kaldırılmasına karar
verildi.
1 Kasım 1922'de saltanatın
kaldırılmasına rağmen, halifelik kaldırılamadı; çünkü halk bu yeniliğe hazır
değildi, iç isyanlar çıkabilirdi.
Saltanatın kaldırılmasından
sonra 18 Kasım 1922'de Abdülmecit Efendi, TBMM tarafından, Halife olarak
atandı.
Saltanatın kaldırılmasına
rağmen, eski rejim yanlıları, bazı milletvekilleri, ordu komutanları halife
Abdülmecid Efendi'nin çevresinde toplanmaya başladı.
TBMM, 3 Mart 1924'te aldığı
kararla; Halifeliğin kaldırıldığını, gelecekte halifelik ve saltanat
iddialarında bulunmamaları için, Osmanlıailesi üyelerinin yurt dışına
çıkarılmalarını, Şer'iyye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırıldığını, kabul
etti.
Demokrasi Denemeleri
Halk Fırkası'nın Kuruluşu (9 Eylül
1923)
23 Nisan 1920'de açılan Birinci
TBMM'nin üyeleri, vatanın kurtuluşu ve bağımsızlığı konusunda birleşmelerine
rağmen, siyasi konularda birçok gruba ayrılıyorlardı. (Tesanüt Grubu, İstiklal
Grubu, Müdafa-yi Hukuk Zümresi, Halk Zümresi ve Islahat Grubu
gibi).
Mustafa Kemal TBMM'deki bütün
grupları birleştirip ulusal iradenin meclise yansıması için çaba gösterdi. Fakat
başarılı olamadı.
Zamanla TBMM'de "Birinci Grup"
ve "İkinci Grup" adıyla iki grup oluştu.
Halk Fırkası, TBMM'de "Birinci
Grup" milletvekillerinin çalışmaları sonucu 9 Eylül 1923'te
kuruldu.
11 Eylül 1923'te Mustafa Kemal
Halk Fırkası'nın genel başkanlığına seçildi.
Halk Fırkası'nın adı
Cumhuriyet'in ilanından sonra, 1924'te, "Cumhuriyet Halk Fırkası", 1935'te
"Cumhuriyet Halk Partisi" olarak değiştirildi.
Terrakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın Kuruluşu (17 Kasım
1924)
3 Mart 1924'te Erkan-ı Harbiye
vekaleti kaldırıldı.
19 Aralık 1924'te çıkartılan
bir kanunla, ordu komutanlarının milletvekilliği ile askerliği bir arada
yapmaları yasaklandı.
Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Rauf
(Orbay) Bey ve Adnan (Adıvar) Bey, bir grup arkadaşı ile Cumhuriyet Halk
Fırkası'ndan ayrılarak yeni bir grup oluşturdular.
Bu grup, 17 Kasım 1924'te
"Terrakkiperver Cumhuriyet Fırkası"nı kurduklarını
açıkladı.
Şeyh Said İsyanı (13 Şubat
1925)
13 Şubat 1925'te Diyarbakır'ın
Piran Köyü'nde, Şeyh Said isminde bir tarikat şeyhi önderliğinde "Din elden
gidiyor." diye isyan başlatıldı.
İsyanın Çıkmasında
:
Türkiye'nin Musul'u almak
istemesi üzerine İngilizlerin bölge halkını kışkırtması ve Terrakkiperver
Cumhuriyet Fırkası'nın, yenilik ve inkılaplara karşı olan grupların toplandığı
çatı halini alması etkili olmuştu.
İsyan, kısa zamanda Elazığ ve
Diyarbakır'a kadar yayıldı.
İsyanı basit bir ayaklanma
olarak gören ve sıkıyönetim ilan ederek bastırmaya çalışan Başbakan Fethi
(Okyar) Bey görevinden alındı ve yerine İsmet Paşa
getirildi.
Takrir-i Sükun Kanunu
çıkarılarak, isyanı bastırmak için hükümete her türlü yetki
verildi.
İsyan, Fevzi Paşa komutasındaki
ordu tarafından, 15 Nisan 1925'te bastırıldı.
Şeyh Said İsyanı'ndan sorumlu
tutulan Terrakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı.
Mustafa Kemal'e Suikast Girişimi (16 Haziran
1926)
Suikasti hazırlayanlar : Ziya
Hurşit, Laz İsmail, Gürcü Yusuf, Çopur Hilmi ve Giritli Şevki
idi.
Mustafa Kemal'e suikast,
Haziran 1926'da çıktığı yurt gezisinde, İzmir'de
yapılacaktı.
16 Haziran 1926'da İzmir'
gelmesi beklenen Mustafa Kemal gecikince, suikastçileri Sakız'a götürecek olan
kayıkçı Giritli Şevki, durumu İzmir Emniyet Müdürlüğü'ne haber
verdi.
Suikastçiler yakalanarak,
İstiklal Mahkemesi'nde yargılanıp idam cezasına
çarptırıldı.
Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın Kuruluşu (12 Ağustos
1930)
1925 -1930 yılları arasında
ülke içinde sağlanan huzur ve otoritenin etkisiyle çok sayıda inkılap
yapıldı.
TBMM'de sadece Cumhuriyet Halk
Fırkası milletvekilleri bulunmaktaydı.
Muhalefetin olmayışı hükümetin
denetlenmesini ve yapılan işlerin hesabının sorulmasını
engelliyordu.
Yeni bir parti, demokrasi
yönetime geçmek yani ulusal iradeyi meclise tam olarak yansıtmak
demekti.
Mustafa Kemal, 1930'da Fethi
Okyar'ı yeni bir parti kurması için ikna etti.
Fethi Bey, 12 Ağustos 1930'da
Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurduğunu açıkladı.
Serbest Cumhuriyet Fırkası,
ekonomik görüşleri bakımından Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan ayrılmakla bearber,
demokrasi, liberalizm, milliyetçilik ve laiklik ilkelerini
benimsemişti.
Zamanla, tıpkı Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası gibi, Serbest Cumhuriyet Fırkası da rejim ve Atatürk
karşıtlarının toplandığı yer durumuna geldi.
Fethi Bey, 17 Kasım 1930'da
Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kapattığını açıkladı.
Menemen Olayı (23 Aralık 1930)
Nakşibendi Tarikatı üyelerinden
bir grup Derviş Mehmet önderliğinde 23 Aralık 1930'da Menemen'e
geldi.
İlk önce camiye giden bu grup,
daha sonra dini bayrak açarak, Menemen sokaklarında dolaşmaya
başladı.
Olayı duyan ve Menemen'de yedek
subay olarak bulunan Kubilay komutasındaki küçük bir birlik olaya müdahale etmek
istedi.
Fakat isyancılar Kubilay'ın
boğazını keserek öldürdüler.
Olay duyulur duyulmaz Menemen'e
gelen ordu, kasabayı kuşattı ve Derviş Mehmet ile arkadaşları
yakalandı.
Derviş Mehmet ve adamları
İstiklal Mahkemesi'nde yargılandıktan sonra idam cezasına
çarptırıldılar.
Laik Devlete Geçiş
Saltanatın kaldırılması : 1
Kasım 1922'de saltanat kaldırılarak, laiklik yolunda ilk önemli adım atıldı.
Osmanlı ailesinden egemenlik yani yönetme hakkının alınması demek, halifelik
kurumunun gücünün yok olması demekti.
Halifeliğin kaldırılması : 3
Mart 1924'te halifelik kaldırılarak, laik devlete geçiş yolunda büyük bir adım
atıldı.
Şer'iyye ve Evkaf Vekaleti'nin
kaldırılması : 3 Mart 1924'te kabul edilen bir kanunla, devlet işlerinin dine
uygun olup olmadığını denetleyen, Şer'iyye ve Evkaf Vekillikleri kaldırılarak,
dini kuralların yönetime karıştırılması engellendi.
Tekke, Zaviye ve Türbelerle
Tarikatların kapatılması : Kasım 1925'te kabul edilen 677 sayılı kanun ile Tekke
ve Zaviyeler ile Türbeler ve Tarikatlar kapatılarak bunlarla ilgili sıfatların
kullanılması yasaklandı.
Anayasa'nın Laikleşmesi : 1924
Anayasası ile halifeliğin kaldırılmasından kaynaklanan rahatsızlıkları gidermek
için "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dini İslamdır." maddesi eklendi. 1928
Anayasası'nda "Devletin dini İslamdır" hükmü çıkartıldı. 1937 Anayasası'na
"Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin laik olduğu" ilkesi
konuldu.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun
kabulü : 3 Mart 1924'te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile, ülkedeki
bütün medrese ve okullar Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanarak denetim altına
alındı.
Kıyafet Alanında Yapılan
Yenilikler
Kurtuluş Savaşı'nın
kazanılmasından sonra ülkedeki aydınlar pantolon ve ceket giyip kravat takarken
başlarında fes vardı.
Mustafa Kemal, kılık ve
kıyafetteki bu karmaşaya son vermek ve siyasi, dini görüntüyü ortadan kaldırmak
için ilk önce fesi yasaklayarak işe başladı.
Mustafa Kemal, Ağustos 1925'te
Kastamonu'da ilk kez halkın karşısına şapka ile çıktı.
25 Kasım 1925'te Şapka Kanunu
çıkartıldı.
Kasım 1925'te çıkartılan
düzenleme ile, dini kıyafetlerle sokaklarda dolaşılması yasaklandı.
Medeni Kanunun Kabulü (4 Ekim
1926)
Türk Medeni Kanunu; kişilerin
hak ve borçlarını, ailenin kuruluşunu, işleyişini ve sona ermesini, miras
sorunlarını, kişiler ile mallar arasındaki mülkiyet ilişkilerini ve diğer
hakların doğmasını, sürmesini, sona ermesini, kişilerin birbirleri ile olan
ilişkilerini düzenleyen işlemleri oluşturan bir kurallar
bütünüdür.
Osmanlı Devleti'nin son
dönemlerinde, kişiler ile eşyalar arasındaki ilişkileri düzenleyen "Mecelle"
adında bir kanun vardı. Ancak Mecelle, Hanefi mezhebine göre düzenlenmişti. Bu
kanunda aile ve miras konuları düzenlenmemişti.
İsviçre Medeni Kanunu 17 Şubat
1926'da Borçlar Kanunu ile birlikte TBMM tarafından kabul
edildi.
Türk Medeni Kanunu 4 Ekim
1926'da yürürlüğe girdi.
Türk Ceza Kanunu 1 Mart
1926'da,
Borçlar Kanunu 8 Mayıs
1926'da,
Türk Ticaret Kanunu 10 Mayıs
1926'da yürürlüğe girdi.
Takvim, Saat ve Ölçülerde
Değişiklik
Osmanlı Devleti'nde, Hicri
Takvim kullanılıyordu. Avrupa'daysa Miladi Takvim kullanılmaktaydı. Dünya'da ve
Avrupa'da kulanılan takvim ile bizim kullandığımız takvimin farklı olması ticari
işlerde ve resmi yazışmalarda karışıklıkların ortaya çıkmasına neden
oluyordu.
Bu farklılık, birçok işin
zamanında yapılmamasına ve karışıklıklara yol açıyordu.
TBMM tarafından, 26 Aralık
1925'te uluslararası takvim ve saat sistemi, 20 Mayıs 1928'de yeni harfler, 1
Nisan 1931'de de ağırlık ve ölçü birimleri kabul edildi.
TBMM'nin aldığıbu kararlarla,
Avrupa ile olan ticari ve ekonomik ilişkiler düzene girdi.
TBMM, 1935'te aldığı bir
kararla pazar gününün resmi tatil olduğunu belirtti.
Soyadı Kanunu'nun Kabulü (21 Haziran
1934)
Günlük hayatta isim
benzerliğinden kaynaklanan karışıklıkları ortadan kaldırmak amacıyla, TBMM 21
Haziran 1934'de "Soyadı Kanunu" nu kabul etti.
Bu kanunla herkese Türkçe bir
soyadı alma zorunluluğu getirildi.
Aynı yıl kabul edilen bir başka
kanunla, şeyh, ağa gibi ayrıcalık ifade eden eski ünvanların kullanılması
yasaklandı.
Bu kanunla eşitlik ilkesi; yani
halkçılık ilkesi yolunda bir adım daha atılmış oldu.
Kadınlara Siyasi Hakların
Tanınması
Medeni Kanun ile kadın-erkek
eşitliği getirilmeye çalışılmıştı.
1930'lu yıllarda siyasal alanda
kadın ile erkek arasında büyük bir eşitsizlik vardı. Erkekler oy
kullanabilmelerine ağmen, kadınlar bu haktan yoksundu.
Kadınlar aynı zamanda
milletvekilliği seçimlerine ne seçmen ne de aday olarak
katılabiliyordu.
TBMM tarafından kabul edilen
yasalarla :
3 Nisan 1930'da, kadınlara
belediyelerde seçme ve seçilme hakkı,
26 ekim 1933'te, kadınlara
muhtar ve ihtiyar heyetlerine seçilebilme hakkı,
5 Aralık 1934'te, kadınlara
milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı.
Türk kadını, o yıllarda bazı
ileri Avrupa ülkelerinde bile olmayan bir takım haklara sahip
oldu.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun
Kabulü
TBMM tarafından 3 Mart 1924'te
kabul edildi.
Tevhidi Tedrisat Kanunu'na göre
:
Ülkedeki bütün medrese ve
okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlandı.
Ders programlarının, Bakanlık
tarafından hazırlanması ve okulların denetim altına alınmasına karar
verildi.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabulü
ile eğitim ve öğretimde yapılan değişiklikler;
Devlet ülkedeki eğitimin
tamamına müdahale etmeye başladı.
Milli Eğitim Bakanlığı tüm
eğitim ve öğretim işlerinden sorumlu tek makam haline
geldi.
Eğitimin dini esaslara göre
verilmesi bir yana bırakılarak, laik ve çağdaş bir eğitim hedeflendi. Türk
kültürünü ve bilincini geliştirici bir eğitim anlayışı ile milli bir toplum
yaratma hedeflendi.
1926-1927 yıllarında yapılan
çalışmalarla, kız ve erkeklerin ayrı ayrı okutulmasına son verilerek karma bir
eğitime geçildi.
2 Mart 1926'da Maarif Teşkilatı
Hakkındaki Kanun çıkartıldı.
Türk Harflerinin Kabulü (1 Kasım
1928)
Arap harflerinin kullanımı
sırasında, yazı kimi zaman yetesiz kalıyordu.
Arap harfleri çoğu Türkçe
ifadelerle uyuşmuyordu.
Arap harfleri ile okuma-yazma
öğrenmek zordu ve uzun zaman alıyordu.
1 Kasım 1928'de "Türk Harfleri
Hakkında Kanun" kabul edildi.
1929 yılında yurdun her
tarafında "Millet Mektepleri" açılmaya başlandı.
Latin Alfabesi'nin kabulü ile
ulusal eğitim yolunda bir adım daha atıldı.
Arap kültürünün Türk kültürü
üzerindeki etkisi iyice azaldı.
Batı kültürüne ait eserlerin
okunması ve çevirileri kolaylaştı.
Batı kültürüne yakınlaşma
sağlanmış oldu.
Türk Tarih Kurumu'nun Kuruluşu (12 Nisan
1931)
Türk Tarih Kurumu'nun kurulmasındaki amaç
neydi?
- Türklerin dünya medeniyetine
olan katkılarını ispatlamak ve böylece Türklerin dünyadaki yerini ortaya
koymak.
- Türk tarihini en eski
devirlerden itibaren alıp milli bir tarih meydana
getirmek.
- Avrupa'da yaygın olan
Türklerin sarı ırktan olduğu, bilgi ve becerilerinin olmadığı anlayışını
değiştirmek.
- Ermeni ve Rumların
Anadolu'nun kendilerine ait olduğu düşüncesini çürütmek.
- Anadolu'nun tarihin en eski
devirlerinden itibaren Türklere ait olduğunu ispatlamak.
- Türkler tarafından kurulan
uygarlıkları araştırıp bunları ulusa ve dünyaya tanıtmak.
Türk Dil Kurumu'nun Kuruluşu
Türk Dil Kurumu'nun Kurulmasındaki amaç
neydi?
- Dildeki ikiliğe son vererek
toplumdaki bireyler ile ülke yöneticileri, aydınlarla halk arasındaki iletişimi
kolaylaştırmak.
- Sade duru ve kolay anlaşılır
bir dil oluşturmak.
- Siyasal alanda sağlanan
bağımsızlık gibi Türk dilinde de bağımsızlığı sağlamak.
- Türkçe'yi yabancı dillerin
etkisinden kurtarmak.
- Türkçedeki yabancı kelimeleri
atıp Türkçe karşılıklarını bulmak,
- Türk diline milli bir gelişme
yolunu çizmek,
- Aydın diliyle halk dili
arasında görülen ayrıma son vermek.
- Türk dilinin bir bilim ve
kültür dili olmasını sağlamak,
- Türkçe bir sözlük hazırlayıp
Türkçe'nin zenginleşmesini sağlamak,
- Konuşma dili ile yazı dilinin
aynı olmasını sağlamak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder